İSTANBUL'UN EĞLENCE KÜLTÜRÜ





İstanbul'un nüfusu artınca, birçok alışkanlığı da değişti. Bunların başında da eğlence kültürü geliyor. Özellikle Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden gelen insanlarımız kendi kültürlerini buraya taşıdı. Şimdi, herkesin geldiği bölgeye ait bir derneği var. Her gurubun gittiği bir "Türkü barı" var.
Bu guruptan olup da aileleri zengin olan kesim ise içkili barları ya da gece kulüplerini yeğliyor. Onlar da kendilerince eğlence yaşamlarını sürdürüyorlar.
Hiç kimseden ve hiçbir ülkeden yerinde sayması beklenemez. Zaman her şeyi değiştiriyor. Bunun çaresi yok. Şimdi, dedelerimiz böyle eğleniyordu diye, kalkıp biz de öyle eğlenelim diyecek kadar ne cahiliz, ne de çağ dışıyız. Ama, okumayan bir toplumuz. Geçmişimizi çabuk unutuyoruz.
Örneğin şimdiki kuşak, ortaoyununu, Hacivat ve Karagöz'ü, cambazhaneleri, bayram yerlerini bilmeden öğrenmeden gelişecekler. Oysa, birçok eksiğimiz olduğu gibi, eğlence kültürümüzü bilmemek de büyük eksikliğimiz olacaktır.
Oysa, birçok değişim göstererek on dokuzuncu yüzyılda bütün nitelikleriyle ortaya çıktığı kabul edilen ortaoyunu, unutmamamız gereken bir eğlence kültürümüzdü. Pişêkâr, Kavuklu, Çelebi, Zenne, Tuzsuz, Matiz, Sarhoş, Külhanbeyi, Efe, Cüce, Kanbur, Denyo, Hırbo, Kürt, Cûd, hep ortaoyununun komik kişileriydi.
Adından da anlaşılacağı gibi, ortaoyunu, dört tarafı izleyenlerce çevrilen, üstü açık bir alanda oynanırdı. Oyun için gereken aksesurlar ise, bu alana dizilirdi. Bunlar, sandık odası, kapı, çalgıcılara ayrılan yer, dükkân, yenidünya adlı gereçlerdi. İzleyicilerden erkekler "mevki"ye, kadınlar "kafes"e otururlardı.
Oyun bir başlayıp da, oyun karakterleri bir bir sahneye çıkınca, izleyenlerin kahkahaları tüm meydanı doldururdu.
Bazılarımıza ne kadar ilkel gelirse gelsin, yaşatılmasa bile bilinmesi gereken eğlence kültürümüzdür Ortaoyunu. Zaten, birçok kültür değerlerimizi büyük bir hızla yitiriyoruz, hiç değilse kurtarabildiklerimizi öğretelim. Siz bırakın Amerikan kültürünü. Amerika keşfedildiğinde, İstanbul Türklerin eline geçeli neredeyse yirmi beş yıl olmuştu ve ondan önce de bu topraklarda bin yıllık Bizans uygarlığı vardı.
Hele bu ortaoyununun bir Dümbüllü İsmail Efendisi vardı ki; tipiyle insanı güldürürdü. Bir anısı vardı: Birgün, oyunlarını sergilemek için sahneye çıkarlar, oyun akıp giderken, kendini bilmezin biri sahneye bir tane "hıyar" atar, Dümbüllü İsmail Efendi alır "hıyarı", izleyicilere döner: "Birisi kartvizitini gönderdi sağolsun" der.
Bu hazırcevap, hınzır, komedyen ve ortaoyununun son temsilcisi 5 Kasım 1973 Pazartesi günü aramızdan ayrıldı. Kabri Karacaahmet Mezarlığında. Duvardibi'nden Çiçekçiye çıkarken sağ kolda ve yoldan gözükmektedir. Kimbilir, oradan geçerken bu yazı aklınıza gelir de, bir Fatihayı çok görmezsiniz Dümbüllü İsmail Efendiye.
Ya sonra?
Hacıvat ve Karagöz'ü Yunanlılar sahiplendi. Gölge oynunun bu iki kahramanı, ortaoyunun Pişekâr ve Kavuklusu idi. Bu gölge oyununun da ortaoyununa benzeyen karakterleri vardı. Oynatılması, beyaz perde yerine geçecek herhangi beyaz bir örtü, kartonlardan bile yapılabilecek karakterler ve arkadan gelen ışık kaynağı olunca, mahalle aralarında, kullanılmayan kömürlüklerde ya da karanlık odalarda amatörce ve çocuklar arasında oynatıldığına çok tanıklık etmiştim.
Cambazhaneler için genellikle çadır şarttı. Çünkü, para toplanırdı. İki sırık arasına gerilmiş telden, cambaz ya da cambazlar çeşitli hareketler yaparlar, izleyenlerin yürekleri ağızlarına gelirdi. Bunları yurtdışından gelen hemen her sirkte izleme olanağımız hâlâ var.
Bir de bayram yerleri vardı. Şimdi "O da ne" demeyin. Şu an "lunapark" dediğiniz eğlence yerleri, eskiden yalnızca bayramdam bayrama kurulurdu. Onun için de büyük ilgi toplardı. Ama, oralar çocukların eğlence yerleriydi. Bayram günleri belirli yerlerden paytonlar kalkar bayram yerine kadar gider gelirlerdi.
Dedim ya, bunlar çok gerilerde kaldı artık. Kalması da kaçınılmazdı. Ama, Türk ulusu, en eski kültürlere sahip olması açısından, dünyadaki sayılı uluslardandır. Bunun değerini bilmek ve bu kültürü yok etmemek zorundayız. Bunlar bize miras bırakılmıştı. Bizler de geleceğe taşımalıyız.
Ben kültürümüzün yalnızca eğlence bölümünü ele aldım, yazdım. Elbette daha yazacak ve anlatılacak başka kültür varlıklarımız olduğunu da biliyorum. Ama, amacım bu yazıyı okuyup ilgilenenlerin, bu konuda kitaplar alıp okumalarıdır.