Evvel zaman içinden gelir gibidir Eyüp'ün sokakları. Bana, geçmişimle bir bağ kuruyorum gibi geliyor her gittiğimde. Ne bileyim meselâ Fatih Sultan Mehmet'in hocası Akşemeddin'in bir gece önce gördüğü rüyayı, yorumlatması ve onu dikkatle dinlemesi geliyor gözlerimin önüne. O rüya üzerine yapılan kazıda Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göçtüğünde kaldığı evin ilk sahibi Ebu Eyyûb el-Ensarî'nin mezarına rastlanır ve Fatih Sultan Mehmet oraya türbe yaptırır. Seksen yaşında ve yıl 668-669 olduğu zamanda İstanbul kuşatması sırasında şehit olur Eyûp Sultan. O sıra İstanbul Doğu Roma İmparatorluğu'na aittir. Çok kere ele geçirilmek için Müslüman orduların kuşatmasıyla karşı karşıya kalmıştır. Hiç biri başarıya ulaşamamışken Allah'ın bu görevi II. Mehmet Han'a verdiğini kim bilebilirdi?
Geçen gün Eyüp Sultan'a giderken Yunanlı bir fotoğraf sanatçısı ile tanıştım. "İstanbul, yaşanan bir rüya gibi" diyordu. Biz bu rüyanın hep içinde olanlar bunun değerini bir türlü anlayamıyoruz.
Sahilde sandallarla başlar Eyüp tarihi. Alır sizi bir başka geçmişe götürürler ki burası da Sütlüce'dir. Eyüp Sultan'ın küçük, ahşap, şirin bir motor iskelesi de var. Eskiden Kadıköy'den kalkan motorlar iskele iskele dolaşa dolaşa Eyüp iskelesine kadar gelirdi. Bu kadar çok iskeleye uğradığı için de bu motorların adı "Dilenci motoru" olmuştu. Şimdi bu motorlar yalnız Üsküdar'dan kalkıyor. Yine bir sürü iskeleye uğruyor. Üsküdar, Karaköy, Eminönü, Kasımpaşa, Fener, Balat, Hasköy, Ayvansaray, Sütlüce, Eyüp iskelelerine uğraya uğraya bir saate varan bir yolculuk yapar. Ancak, Karaköy İskelesi bir lodos fırtınasında battığından, Balat İskelesi yandığından, Eyüp İskelesine de eski Galata Köprüsü konulduğundan artık motorlar uğramıyor. İşin ilgi çeken yanı bunca yıllık Balat İskelesi yandı ve yerine yeni bir iskele yapmak gibi niyet yokken, o yanan Balat İskelesi'nin yerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin dinlenme tesisleri konduruluverdi. Yanmak mı tesadüftü yoksa dinlenme tesislerinin yapılması mı?
İskeleden karşıya baktığınızda panoramik bir Eyüp çıkar karşınıza. İskeleden karşıya geçip de Eyüp sokaklarına daldığınızda bambaşka bir İstanbul'un içinde bulursunuz kendinizi. Burada güvercinlerle insanların dostluğunu görürsünüz. Bir zamanlar avluda topal bir leylek de vardı. Halkın ilgisini çekerdi ki bu türbe ve caminin maskotu haline gelmişti. Semt halkı alışmış böylesine ruhani yaşam tarzına. Fakat, dünyanın ve Türkiye'nin ve hatta İstanbul'un değişik yerlerinden buraya ilk kez gelenler nasıl bir ruh aleminin içine düştüklerine şaşırırlar. Bilinmez ama Eyüp içine aldığı insanları bir anda İslâmiyetin bütün kutsal değerleri içinde yoğurur. Eyüp Camisi her zaman vakitli vakitsiz namaz kılınan camidir. Eyüp Sultan Hazretlerinin türbesi her kesimden, her sınıftan, her inançtan insanların ziyaret ettiği bir türbedir. Ve işin ilginç yanı buraya bir gelen bir daha bir daha gelmek ister. Çünkü, burada duyduğunuz gönül rahatlığını bir başka yerde bulmanız pek mümkün değildir.
Yalnız ibadethane mi Eyüp semti? Elbette değil. Eskiden sıra sıra paça çorbacıları vardı. Şimdi o dükkanlar kapanmış yerlerine dönerli-kebablı lokantalar açılmış. Eyüp'e özgü hediyelik eşyalar satan dükkanlar dolmuş her yana. Ama geç vakitlere kadar cıvıl cıvıl Eyüp. Her karesini gezerken dilinizden duaların düşmediğini fark edersiniz. Bu dünyadan gerçek aleme göç eden her kim varsa yüreğinizde ona mutlaka bir Fatiha gönderirsiniz. Ruhlar aleminde bir Fatiha'dır bizden istenen. Siz bir Fatiha okuyun belli mi olur o avludaki güvercinlerden biri belki de sizin Fatiha okuyup yolladığınız çok sevdiğiniz kişinin ruhundan başkası değildir. Olur da duanız biter bir güvercin pırrrr diye yanınıza gelir de konarsa, anlayın ki o size aittir. Dua yerini bulmuştur.
Fotoğraf: Esat Sönmez